T.C. Mİllî Eğİtİm BakanlIğI
ŞANLIURFA / KARAKÖPRÜ - Karaköprü Hatice Kübra Kız Anadolu İmam Hatip Lisesi

Rehberlik Servisi

Mrt

 

Psikolojik Sağlamlık

“Genç bir ağaç yaralandığında o yaranın etrafında dolaşarak büyür. 
Ağaç büyümeyi sürdürürken söz konusu yara ağacın gövdesine oranla nispeten küçülür. 
Uzayan dallar ve büyüyen gövde yaralanma ve engellerin zamanla üstesinden gelindiğini bize anlatır. 
Ağacın geçmişin çevresinden dönüp dolaşarak büyüme biçimi,
 onun o eşsiz karakterine katkıda bulunur .”
Prof. Dr. Peter Levine

-Yoksul bir ailede büyüyen, gençliği boyunca oto tamirciliği yapan Sochiro Honda’nın, hayallerinin peşinde büyük emeklerle çalışarak kurduğu fabrikası İkinci Dünya Savaşı’nda yerle bir olur. Honda yeniden fabrikasını kurmak için harekete geçer, savaş enkazlarından topladığı parçalar, asker telsizlerinin donanımını bisiklete monte ederek ilk motorbisikleti geliştirir. Honda’nın kalbini ve zihnini diğerlerinden farklı kılan ne olabilir?

-Defalarca kez başarısızlık denemelerine maruz kalan, iflas eden kendi kurduğu şirketinden kovulan Jobs’u her defasında, yeni bir hayal kurarak üretmek için yola düşüren şey nedir?

-Gözlerini kaybetmesine rağmen, Aşık Veysel’i bağlamayla dost eden ve sayısız eserler üretmeye teşvik eden O’nun hangi özelliğidir?

-Ya da 99 depreminde enkaz altından kurtulan, depremle adı anılan İzmit’in adını rekorlarla birlikte anmaya niyet eden Ufuk Koçak’ın, 2014’te dünya dalış rekortmenliğine onu ulaştıran ayaklarının sırrı nedir? 

Zorlayıcı örseleyici yaşam olaylarıyla başedebilen bireyler “sağlam, dayanıklı” bireyler olarak değerlendirilir. Yukarıda hayatlarından kesitler verilen insanların ellerini, ayaklarını, zihinlerini diğerlerinden farklı kılan, onların psikolojik sağlamlık düzeyleridir. Honda, Steve Jobs, Ufuk Koçak ya da Aşık Veysel’in, sağlamlık ve kendi yaşam hikayelerini büyütebilme bakımından şanslı bireyler olduğu düşünülebilir. Fakat psikolojik sağlamlık araştırmaları sağlamlığın, bireyin doğasında yer alan bir özellikten ziyade, birey ve çevresi arasında gerçekleşen etkileşimlerin bir sonucu olarak ortaya çıkan dinamik bir süreç olarak görmektedir. Psikolojik sağlamlık üzerine araştırmalarıyla tanınan Masten’in “sıradan mucize” olarak nitelendirdiği “psikolojik sağlamlık”, belli insanların sahip olduğu, diğerlerinin olmadığı bir özellik değil; koruyucu ve geliştirici faktörlerle desteklendiğinde, bireyi donanımlı ve başedebilir hale dönüştüren “geliştirilebilir” bir özelliktir. 

Hayat nehrinde bir salın üzerinde ilerleyen insanoğlu, beklenmedik şekilde karşılaştığı zorlayıcı olaylarda, elinde kürekleri ile hayatta kalmaya, yoluna devam etmeye çalışır. Bazen dalgalı sularla mücadele ederken, bazen de sığ sularda bataklığa saplanma, devrilme tehlikesiyle baş etmenin yollarını arar. Ve aramızdan bazıları böylesi zor anlarda imkanlarını kullanarak can yeleklerini takar, yanındakilerden daha güçlü rehberlikler kolaylıkla alabilirken, bazıları destekleri yetersiz olmasına rağmen, dalgalı sularla savrulurken saplandığı bataklık kenarlarından deneyimlerle çıkar ve kendilerini güçlendirerek sallarıyla yola devam ederler. 

Psikolojik Sağlamlık Nedir?

Hayatın kaçınılmaz bir parçası olan değişim ve beklenmedik kontrol dışı krizler, travmatik olaylarla her an karşılaşma ihtimaliyle yoluna devam eden insanın bu yaşam tecrübelerini nasıl yönettiği, kontrol edilemez, öngörülemez belirsizliklerin içinde yoluna devam etmeyi ne denli başarabildiği onun psikolojik sağlamlığı ile doğrudan ilgilidir.

Psikolojik sağlamlık, zor deneyimlerden ve öngörülemez zorlayıcı olaylarla başedebilme, uyum sağlayabilme, esneklik kullanabilme ve ilerleyebilme, zorlayıcı bir stres faktörü karşısında, olumsuz duygusal tecrübelere karşı kendini toparlayabilme ve iyileştirme gücü şeklinde tanımlanır. Psikolojik sağlamlık, bireye özgü tek bir özellikten ziyade kişinin sahip olduğu kaynakları yönetebilme ve psikolojik iyi oluş için pozitif yönde kullanabilme kapasitelerinin tamamını içerir. 

Psikolojik sağlamlık düzeyini oluşturan kapasitelerin kaynakların kullanımı birey için yaşama yeniden tutunmayı içerebildiği gibi, kendine özgü mucizevi bir büyüme ve gelişmeyi de beraberinde getirir. Psikolojik sağlamlığı yüksek insanları diğerinden farklılaştıran, onların daha az stresli olaylara maruz kalmaları değil, yaşadıkları zorlayıcı olayın aynı zamanda onları sağlamlaştıran şey de olmasıdır. Psikolojik sağlamlığı yüksek bireyler düştükleri yerden toparlanma gücünü kullanarak kalkarken kendi sağlamlık düzeylerini geliştirirler. Bir insanın dayanıklılığını kendini toparlayabilme, onarabilme gücünü belirleyen şey genetik, kişisel geçmiş ve çevrenin ortak etkileşimiyle belirlenir. Bilimsel araştırmalar genetik kısmın nispeten diğerlerine oranla daha küçük olduğunu öne sürmektedir. Harvard Tıp Okulundan genlerin travma sonrası stres bozukluğu riskimizi nasıl şekillendirdiği konusunda çalışan Profesör Koenen, insanın çok yönlü özellikler etkileşimini vurgularken, bazı insanların diğerlerinden daha sağlam doğduğu ifadesinin doğru olmadığını öne sürmektedir. Psikolojik sağlamlık gücü yüksek olan bireyler, yaşamın zor ve acı duygularını kabul ederek, bu duygularla birlikte iyileşme yönünde kendilerine yol açarak tecrübelerinden güçlenerek, çözümler üreterek çıkmayı başarırlar. Stres adeta onları sağlamlaştırır, güçlendirir. Sağlamlık gücü yüksek bireyler, değiştiremeyecekleri gerçekleri problemleri olgunlukla kabul ederek, çözümlere yönetebilecekleri etkinliklere dikkatlerini yöneltmede, diğerlerine göre daha başarılıdırlar. Peki, bunu nasıl başarırlar?

Psikolojik sağlamlığın geliştirilebilmesi ancak riskli koşulların açığa çıkması sürecinde, zorluğa maruz kalma ve durumla başa çıkabilme uyum sağlayabilme ile değerlendirilen bir özelliktir. Psikolojik sağlamlığın gelişiminde maruz kalınan, zorlayıcı, stres verici olayların ve risk faktörlerinin olumsuz etkilerinin azaltılmasında koruyucu faktörlerin bulunması da önemlidir. Zorlayıcı negatif bir sonuç ortaya çıkma ihtimalini arttıran olaylar “risk” faktörleriyken, zorlayıcı olayların kötü koşulların etkilerini azaltan her tür durum “koruyucu faktör” olarak görülmektedir. Çatışmalı bir ailede ya da parçalanmış bir ailede büyümek, erken dönem ebeveyn kayıpları, alkol ve madde kullanımı, eğitimsizlik, bağlanma sorunları, ihmalle geçen çocukluk, şiddete maruziyet, hastalıklar, fakirlik vb. etkenler psikolojik sağlamlık gelişimi açısından risk faktörleriyken, olumlu çocukluk, zekâ, yetenekler, iyimserlik, umut, sosyal beceriler, mizah, akademik başarı, öz yeterlilik, akran desteği gibi kaynaklar strese karşı tampon görevi gören koruyucu faktörlerdir. Araştırmalara göre psikolojik sağlamlığı yüksek olan bireyler iyimserlik, umut, ahlaki ilkeler, inanç ve maneviyat, zihinsel esneklik, mizah, alternatif çözümler üretebilme, yaşam amaçları belirleyebilme ve sosyal bağ içeren ilişkiler kurabilme gibi özellikleriyle sorunlarıyla başederler.

Psikolojik Sağlamlık Geliştirilir Mi?

Bilimsel araştırmalar psikolojik sağlamlığın insana özgü bazı özellik ve becerilerle ilişkili olduğunu ve bu özelliklerin geliştirilebilir olduğu sonucunu ortaya koymaktadır. 11 Eylül saldırısının ardından Amerikan Psikoloji Birliğinin (APA) başlattığı Psikolojik Sağlamlığa Giden Yol isimli kampanyası, UNİCEF’in Psikolojik Sağlamlık İnşa programları  psikolojik sağlamlığın geliştirilebilir, öğrenilebilir  beceriler bütünü olduğunu öne sürmekte, programlar psikolojik sağlamlıkla ilgili olumlu özelliklerin gelişiminin bireylerin yaşam işlevselliğinin yükselmesinde etkinliğinin artmasında katkılarını ortaya koymaktadır. 

Psikolojik sağlamlık sadece yaşamaya devam edebilmek değil, zorluklara uyum sağlayarak, gelişerek, zihinsel ve ruhsal olarak büyüyerek zorluklardan öğrenebilme kapasiteleriyle ilgilidir. Gerçek şu ki, stres kaçınılmazdır. Stresle başa çıkabilmenin yolu psikolojik sağlamlığımızı güçlendirmekten geçmektedir. 

Psikolojik sağlamlığınızı geliştirmek için:

1.  Becerilerinizi gözden geçirin. Bugün kendinize özgü saydığınız beceri ve özelliklerinizi nerede ve ne şekilde geliştirdiğinizin farkına varın. Yaşadığınız olayların her biri sizde ne gibi beceriler gelişimini destekledi, size neler öğretti, sıkça değerlendirin. Geçmişinizden, başınıza gelen olaylardan öğrenin. “Bu bana ne öğretti? Bu olayda hangi kapasitelerim gelişti?” sorusunu kendinize yöneltin.
2.  Deneyimlerinizi zenginleştirin, sıradanlıktan uzaklaşın, yaşamınıza farklılıklar katın, kendinize farklı beceriler ekleyebilmek için girişimlerde bulunun.
3.  Bağlantı halinde kalın, bağ kurun. Bağ kurmak zorlayıcı yaşam olaylarıyla başedebilmenizde size yalnız olmadığınızı, her şeye rağmen yanınızda size inanan, sizi değerli bulan insanların var olduğu gerçeğini hatırlatır. Duygularınızı gören ve destekleyebilen şefkatli insanlarla bağlarınızı geliştirin. Sosyal ilişkilerinizi geliştirin dostlarınızla ilişkilerinizi güçlendirmek için emek verin. Kendinizi yakın hissettiğiniz ortak amaçlar taşıdığınız gruplara ve topluluklara katılın.
4.  Beden sağlığınızla ilgilenin. Bedeninize bakın koruyun güçlendirin.  Sağlıklı beslenmek, su içmek, hareket ve egzersiz bedensel gücünüzü arttıracaktır.
5.  Doğayla temas halinde kalın. Doğayı canlıları mevsimleri izleyin ve doğal akışa eşlik edin, açık havada daha çok zaman geçirin.
6.  Maneviyatınızı güçlendirin. Manevi olarak size kendinizi daha iyi hissettirecek rutinler, aktiviteler belirleyin. Dua, meditasyon, yoga gibi etkinliklere katılın. İhtiyaç sahibi insanlar için manevi sosyal sorumluluk organizasyonlarına destek olun.
7.  Mükemmeliyetçi olmayı bırakın. Kendinizle ilgili iyi olan tüm emek ve çabalarınızı kutlayarak, daha iyi arayışınızın iyilerinizi yok etmesine izin vermeyin.
8.  Yaşamınızda size ilham veren amaçlar bularak, yaşamınızı anlamlandırın. Yapmak istediklerinizi ertelemek yerine küçük adımlardan başlayın. Ulaşılmaz gibi görünen o büyük hedefler yerine “Bugün başarabileceğim, gitmek istediğim yere beni ulaştıracak ne yapabilirim?” sorusu üzerinde çalışın.
9.  Yaşadığınız zorlayıcı duygularda duyguya kendinizi kaptırmak yerine duygunuzu kabul edin ve bir an önce, “Neye ihtiyacım var? Ne gibi çözüm yolları bulabilirim?” vb. sorularla çözüm odaklı olmayı seçin.
10. Değişime direnmeyin, eşlik etmeyi seçin. Değişim hayatın bir parçasıdır, direnmeyi değil kendinizde düzenlemeler yaparak değişimi anlamak kendi becerilerinizi geliştirmek için emek verin. Her durumda umut ve iyimserliği elden bırakmayın.

Psikolojik sağlamlık, insana özgü her zorlayıcı durumun içinde bir armağan gizli olduğu fikrini kabul edebilmek, düşmemek değil düştükten sonra kendi ellerinden kendi tutarak, umutla yeniden yola devam edebilmektir. Yolunuz açık ve umut dolu olsun.

Mrt

Sınav Kaygısı

Sınav Kaygısı nedir?
Sınav kaygısı; öncesinde öğrenilen bilginin sınav sırasında etkili bir biçimde kullanılmasına engel olan ve başarının düşmesine yol açan yoğun kaygı olarak tanımlanır.

Sınav kaygısı neyle ilişkilidir? 
Bireyin sınava yüklediği anlamlar, sınavla ilgili zihinde oluşturulan imaj, sınav sonrası duruma ilişkin atıflar ve sınav sonrası elde edilecek kazanımlara verilen önem sınav kaygısı oluşumu üzerinde etkilidir.

Sınav kaygısının belirtileri nelerdir?
Huzursuzluk, endişe, tedirginlik, sıkıntı, başarısızlık korkusu, çalışmaya isteksizlik, mide bulantısı, taşikardi, titreme, ağız kuruluğu, iç sıkıntısı, terleme, uyku düzeninde bozukluklar, karın ağrıları vs. bedensel yakınmalar, dikkat ve konsantrasyonda bozulma, kendine güvende azalma, yetersiz ve değersiz görme sık görülen belirtilerdir.

Sınav kaygısı yaşandığı nasıl anlaşılır?
Öğrencinin başarısında belirgin bir düşüş gözlenir. Ders çalışmayı erteleme, sınav ve hazırlığı hakkında konuşmayı reddetme vardır. Soru sorulmasından rahatsız olurlar. Dikkat dağınıklığı, odaklanamama, Fiziksel yakınmalarda dikkat çeken bir artış (karın ağrısı, mide bulantısı, terleme, uyku düzensizliği, iştahsızlık ya da tersine aşırı yeme, genel mutsuz bir ruh hali vb.), çok çalışılmasına karşın performans düşüklüğü kaygının varlığını gösterir.

Sınav Kaygısının etkileri nelerdir?
Öğrenilenleri aktaramama, okuduğunu anlamama, düşünceleri organize etmede zorluk, dikkatte azalma, sınavın içeriğine değil kendisine odaklanma, zihinsel becerilerde zayıflama , enerji azlığı, fiziksel rahatsızlıklar sınav kaygısının başlıca etkileridir. Sınav kaygısı gerçek dışı beklenti ve yorumlar içerdiğinden yanıltıcıdır. Öğrenciyi farkında olmadan kendi davranışını denetleyemez hale getirir…

Sınav Kaygısı neden oluşur?
Gerçekçi olmayan düşünce biçimlerine sahip olmak kaygını oluşmasında en önemli süreçlerdir. Bunaltıya eğilimli kişilik yapısı (mükemmeliyetçi, rekabetçi) olanlarda daha sık görülür. Sosyal çevrenin beklentileri ve baskısı da önemli bir etkendir.

Sınav kaygısının oluşmasında etkisi olan olumsuz otomatik düşünceler nelerdir?
“Sınava hazır değilim”, “Bu bilgiler çok gereksiz ve saçma. Nerede ve ne zaman kullanacağım ki?” “Sınavlar niye yapılıyor , ne gerek var?” “Bu bilgiler gelecekte benim işime yaramaz” Sınava hazırlanmak için gerekli zamanım yok ki!”“Bu konuları anlayamıyorum , aptal olmalıyım” “Ben zaten bu konuları anlamıyorum” “Biliyorum, bu sınavda başarılı olamayacağım” “sınav kötü geçecek” “Çok fazla konu var , hangi birine hazırlanayım?” sıklıkla gözlene olumsuz otomatik düşüncelerdir.

Alternatif düşünceler nelerdir?
Yapmam gereken nedir?” “Yapabildiğimin en iyisini yapabilirim?” “Olabilecek en kötü şey ne”“Dünyanın sonu değil, telafisi var” Bunda başarısız olmam her zaman olacağım anlamına gelmez” “Yeterli zamanımın olmadığı doğru , ancak olan zamanımı en etkili şekilde nasıl kullanabilirim? “Tüm kaynakları çalışamasam bile , önemli bölümlere öncelik vererek sınava hazırlanabilirim, hiç olmazsa bu bölümlerden puan kazanırım” “Başarırsam hayatımın önemli bir dönüm noktasını aşacağım. Başarısız olmam tembel ve beceriksiz olduğumu göstermez. Daha fazla çalışmam gerektiği anlamına gelir” “zamanı kendi yararıma kullanmak benim elimde" kaygıyla başa çıkmak için geliştirilebilecek alternatif düşüncelerdir.

Sınav kaygısıyla başa çıkma yolları nelerdir?
Düşünce ve inançları sorgulamak (gerçekçi olmayan düşünme alışkanlıklarını farklı bir gözle yeniden değerlendirmek, Nefes alma egzersizleri, Gevşeme egzersizleri, Kaygıyı bastırmaya değil, onu kabul etmeye ve tanımaya çalışmak, Düşünceleri durdurma tekniği, Dikkatini başka noktalara odaklama tekniği kullanılabilecek başa çıkma yollarıdır. Bunun dışında düşünceleri durdurma, Dikkatini başka noktalara odaklama

 Hangi inançların değişmesi amaçlanır?
“Hayatta başarılı ve mutlu olabilmek için sınavı kazanmaktan başka yol yoktur, Mutlaka kazanmalıyım, kazanmazsam kimsenin yüzüne bakamam, Sınav benim kim olduğumu gösterir, yetersizim, hiçbir şey yapamayacağım” değişmesi amaçlanan başlıca inançlardır.

 Anksiyete yönetimi nedir?
Öncelikle sınava yoğunlaşmayı ve sorulara odaklanmayı sağlayan, düşünceleri organize etmede, dikkati toplamada yardımcı olan, olumsuz düşünmeyi ve telaşa kapılmayı engelleyen, kontrol duygusunu geliştirerek başarıya yardım eder, gerçek performansı sergilemede önemli rol oynayan bir yaklaşımdır.

 Sınav öncesi neler yapılmalıdır?
Çalışma alışkanlıklarını ve sınava ilişkin tutumları gözden geçirerek yeni bir zihinsel yapılanma yaratmaya çalışmak gerekir. Zamanı iyi kullanılmalıdır. Beslenme ve uykuya dikkat edilmelidir. Sınava yönelik çalışmaları son güne/geceye bırakmamak önemlidir. uygun yöntemlerle kaygının azaltılmasını sağlamak gerekir.

 Sınav esnasında neler yapılabilir?
Olumsuz otomatik düşüncelere karşı alternatif açıklamalar getirme, kontrolün kendisinde olduğunu hatırlatma, Yanıtlayabileceği sorulardan başlama, kaygıyı azaltmaya yönelik teknikler kullanma (hızlı gevşeme, dikkat artırma teknikleri, kontrollü nefes alıştırması) sınav esnasında yapılabilecek bazı çalışmalardır.

Sınav sonrasında neler yapılabilir?
Kendini ödüllendirme, Keyif veren etkinlikler, eksikler üzerine düşünme ve geleceğe yönelik yani planlama yapılabilecek aktivitelerdir.

Sınav kaygısı ve aile ilişkisi nasıldır?
Aile için sınavın ne anlam ifade ettiği, sınava yönelik tutum ve yaklaşımları önemlidir. Sıklıkla aileler kendi kaygılarını çocuklarına yansıtmaktadırlar. Çocuktan yüksek beklentilerinin olması, ayrıntılarla aşırı uğraş sergilemeleri ve sınavı bir araç değil amaç olarak görmeleri oldukça önemlidir.

Ailelere neler önerilmelidir?
Aileler sınırlarının farkında olmalıdırlar. Güven ve sorumluluk vermeli, önemsemeli, olumlu geri bildirimde bulunmalıdır. Sınava ilişkin konuşmalarda özenli davranmalı, gerçekçi olmalı, akranlarıyla karşılaştırmaktan kaçınmalıdır. Duygu ve düşünce paylaşımı, empati önemlidir. Sınavı yüceltmeme, ölüm kalım sorunu yapmama, yüreklendirici davranma önerilmekteidr. Çocuklar koşulsuz sevilmelidir. Aile bireyleri uygun rol modeli olmalı, uygun aile ortamı sağlamalı ve uygun problem çözme davranışları geliştirilmelidir.

Aileye yönelik girişimler nelerdir?
Ailenin bakış açısında değişim yaratmak ve beklenti düzeyini gerçekçi sınırlara indirmek temel girişimleri oluşturur.

Psikiyatrik destek ne zaman gereklidir?
Bir ruhsal bozukluk ortaya çıkmışsa (depresyon, anksiyete bozukluğu, uyku bozukluğu. vs. Ruhsal belirtilerden dolay işlevselliğinin bozulması, kaygıyla başa çıkmak için uygun olmayan yollar kullanma, davranış bozukluklarının görülmesi psikiyatrik destek gerektiğinin başlıca göstergeleridir.

Unutulmamalıdır ki;
Cesaret; umutsuzluğa rağmen ilerleyebilme yetisidir

 

Rollo May

Mrt

YKS’ ye Az Zaman Kala Konu Çalışılır Mı?

 

YKS’ ye sayılı günler kala sadece son tekrarları yapıp, deneme çözüp arkasında da hiçbir şey yapmadan bunların yeterli olduğunu düşünmemeliyiz. Yani ‘Artık konu çalışmaya gerek yok.’ dememeliyiz. En azından zorlandığımız ama bir miktar yapabildiğimiz bir dersten sınava kadar konu çalışması yapabiliriz. Son güne kadar artıracağımız bir netin bile bizim için çok önemli olduğunu unutmamalıyız. İçimizdeki kazanma azmini kaybetmediğimiz sürece hiçbir şey için geç kalmış değiliz.

 

 

...

 

 

Eksik kalan konuları çalışmalıyız.

YKS’ ye ne kadar zaman kalmış olursa olsun yapmamız gereken netlerimizi artırmaya çalışmamızdır. Çok az zaman kaldığı için sınav telaşı içerisinde hangi konuyu çalışacağımıza karar verememiş olabiliriz. Bu dönemde çok sakin ve net kararlar vermeliyiz. Eksik kaldığımız derslerden sınava kadar konu çalışması yapabiliriz. Geçmiş dönemde çıkan sorulara ve gerçek sınavda çıkabilecek soru tahminlerine bakarak ilerleyebiliriz. Hangi konulardan daha fazla soru çıkıyorsa o konu çalışmasına ağırlık verebiliriz. Sınavlara hazırlık sürecinde bu dönemi en verimli şekilde kullanırsak kazanan biz oluruz.

 

 

...

 

 

Son tekrar yapmalıyız.

Üniversite sınavı öncesi son tekrar yaparak konuları pekiştirmeliyiz. Son tekrarları kitaplardan, kamp video derslerinden faydalanarak yapabiliriz. Tekrar yaparken özellikle kendi notlarımızı almalıyız. Son tekrar yapacağımız derslerden birer soru bile çözebilmemiz netlerimizi artırmamıza katkı sağlar. Çıkabilecek soru tahminlerini bilmemiz ve geçmiş sorulara göz atmamız sınava girmeden önce kendimize güvenimizi artırır.

 

 

...

 

 

Kendi notumuzu kendimiz çıkarmalıyız.

Son tekrar yaparken ya da konu çalışırken başka notlardan veya kısa bilgilerden faydalanmanın yanı sıra kendi notlarımızı da çıkarmalıyız. Böylece konuyu zihnimizin anladığımız şekilde yazıya dökmüş oluruz. Kendi notumuz bize özel bir anlatım içerdiği için konuları daha iyi anlamamızı sağlar. Başka bir arkadaşımızın notları üzerinden çalışmamız da kopya çekmek gibi olacaktır. Üniversite sınavına çok az zaman kaldığı için TYT ve AYT konularına tekrar detaylı bakma şansımız olmayacaktır. Ama kendi notlarımızı açıp okumamız hızlı bir şekilde konuyu hatırlamamızı sağlayacaktır.

 

 

...

 

 

Deneme çözmeyi ihmal etmemeliyiz.

Üniversite sınavına hazırlanırken son tekrar ve konu çalışmalarının yanı sıra deneme çözmeyi de ihmal etmemeliyiz. Bütün konuları bitirmeden deneme çözmek bazılarımıza mantıklı gelmiyor olabilir. Ama konu çalışmasından sonra o konu ile ilgili mutlaka deneme çözmeliyiz. Bu TYT ve AYT’ de süre yönetimi ve kondisyon kazanmamız açısından önemlidir. Deneme çözerken farklı soru tiplerini de görme şansımız olur. Sınavda, bilmek kadar bilgiyi soru çözerken kullanabilmek de önemlidir. Kısacası, ne kadar deneme çözersek o kadar farklı soru şekli ile karşılaşıp muhakeme yeteneği kazanmış oluruz.

 

 

...

 

 

Deneme analizi yapmalıyız.

Deneme analizi yapmamız eksik kaldığımız kısımları görmemizi sağlar. Denemelerdeki doğru, yanlış ve boş soruları özellikle not almalıyız. Öncelik sırasını hangi konuya vermemiz gerektiğini ve çalışacağımız konuya ayıracağımız süreyi de belirlemeliyiz. Konu çalışmasını hızlı yapabilmek için kendi notlarımızdan faydalanabiliriz. Ya da son tekrar kamp videolarını izleyebiliriz. Bize en çok net getiren en kolay öğrenebileceğimiz konularda mümkün olduğunca hızlı bir şekilde çalışmalıyız. Sınava hazırlanan öğrenciler olarak etkili ders çalışmalarımız farklılıklar gösterebilir. Burada esas olan zamanı akılcı kullanarak daha verimli sonuçlar elde edebilmemizdir.


 

 

Ara

“Oğlum derslerini bitirdin mi?” ya da “Kızım ödevini yaptın mı?” Ev ödevi yapmak, çocuklar için bunaltıcı bir sürece dönüşebilir. İşte bu bunaltıcı süreci daha keyifli hale getirmek için ya da en azından çocuklarımıza ev ödevlerini yapma alışkanlığını kazandırabilmek için bu yazıya bir göz atalım.

ANGARYA OLARAK GÖRMESİN

Ödev yapma alışkanlığının bilinçli şekilde kavranıp, devamlılığının sağlanması için çocuğa ödev yapması gerektiğinin neden önemli olduğu anlatılmalı. Çocuklar, ödevlerin gereksiz ve angarya görevler olduğunu, kendilerini ders çalışmaktan alıkoyduğunu düşünebilirler. ‘Ben bunları zaten biliyorum ödeve ne gerek var ki?’ diye yakınabilirler. Bu nedenle ödevlerin de bir çeşit ders çalışma pozisyonu olduğu ve gereksiz olmadığını telkin edin.

MOTİVASYONUNU YÜKSEK TUTUN

Belli aralıklarla ödeve mola verilmesi ve molalarda ödüllendirmek, çocuğun motivasyonunu artırır. Uyku ve yemek saatlerinin düzenli olmasına da özen gösterilmeli. Çocuk okuldan geldiğinde dinlenmesi için ona belli bir süre verilmeli. Çocuklar bu süre de anne-babasıyla sohbet edebilir, oyun oynayabilir ve yemek yiyebilir. Ödev için ayıracağı süreye çocukla birlikte karar verilmeli.

DESTEĞİNİZİ EKSİK ETMEYİN

Ödev yapma sürecinde çocuğunuza yardım edin. Bu, ödevi sizin yapacağınız anlamına gelmez ama ona nasıl yapması gerektiğini konusunda rehber olabilirsiniz. Mesela; sözlüğe nasıl bakacağını gösterebilir, bilgiye nasıl ulaşacağını öğretebilir ve yönlendirici olabilirsiniz. Böylece duygusal gelişimine de destek olursunuz. Ödevlerin anne-baba ya da aile büyükleri tarafından yapılması, çocukları tembelliğe sürükleyebilir. Çocuklara ödevlerin bağımsız olarak kendileri tarafından yapılması gerektiği izah edilmeli ve ölçülü şekilde gerekli durumlarda müdahale edilip yol gösterilmeli.

MUTLAKA KONTROL EDİN

Ödevlerin okulda öğretmene sunulmadan önce anne baba tarafından kontrol edilmesi, çocuklara yaptıkları hataları düzeltme ve eksikleri giderme fırsatı verir. Diğer taraftan öğretmenler, yapılan ödevleri dikkatle incelemeli, sonraki ödevler için teşvik ve motive edici tutum sergilemeli. Çünkü çocuğun özene bezene hazırlayıp sunduğu ödevlerin, öğretmenler tarafından fazla dikkate alınmaması, onların ödev yapma hatta ders çalışma şevkini kırabilir. Şayet çocuğun, ‘Ödev yapacağım da ne olacak? Öğretmen bakmıyor’ serzenişleri olursa, okulla iletişime geçin.

EVDEKİ HUZUR ÖNEMLİ

İyi bir ev ortamı ve aile ilgisinin ödev yapmada akademik başarıyı artırmada önemli rolü var. Ailelerin olumsuz tutumları çocukları ebeveynlerinden ve ödev yapma alışkanlığından uzaklaştırabilir. Öğrencilerin bu tutumları; ailelerin engellemeleri, ısrarları ve destek sağlamamalarından kaynaklanabilir. Bu nedenle çocuğun çabaları, anne-baba tarafından takdir edilmeli, her zaman desteklendiği hissi verilmeli. Ödev yapma sürecinde ebeveynler, çocuğun direnciyle karşılaşırlarsa onu motive etmek için olumlu bir dil ve ılımlı tutum sergilemeli. Buna rağmen çocuğun direnci ve ödev yapmaya olan isteksizliği devam ediyorsa öncelikle öğretmeniyle işbirliği içine girilmeli, gerek görülürse okulun veya başka bir birimin rehberlik hizmetinden destek alınmalı.”

ORTAMI AYARLAYIN

Ses, ışık ve mobilya düzeni gibi değişkenler konusunda çocuğa uygun ortamlar sağlayın. * Çalışma odasında televizyon gibi dikkatini dağıtacak eşya ya da cihaz bulundurmayın. * Oda ısısını 23 dereceye ayarlamak uygun olur.

 

 

 

 

Ara

 

 

 

Evlerimizin içinde, çocuklarımıza ilişkin sessiz bir trajedi giderek büyüyor. Fiili terapistlik (duyu bütünleme terapisti) mesleğim gereği, yüzlerce çocukla ve aileyle bir araya geldiğimden, bu trajedinin gözlerimin önünde oluşmaya başladığına şahit oluyorum.

Son 15 yılda bu alanda çalışmış olan öğretmenler ve uzmanlarla sohbet edin. Çocukların zihinsel sağlığına ilişkin benimkine benzer endişeleri duyacaksınız. Dahası, geçtiğimiz bu son 15 yılda araştırmacılar çocukların zihinsel rahatsızlıklarına dair keskin ve sürekli bir artışa dikkat çeken, alarm verici düzeydeki istatistikleri yayınlıyorlar; bunun artık salgın boyutuna ulaştığını da vurgulayarak:

·         Her 5 çocuktan 1’inde zihinsel sağlığa ilişkin sorunlar

·         Dikkat eksikliğine bağlı hiperaktivite bozukluğunda yüzde 43 artış

 

Uyanmadan Önce Daha Ne Kadar Kanıta İhtiyacımız Var?

Hayır, “daha fazla teşhis” çözüm değil!

Hayır, “hepsi doğuştan böyle” cevap değil!

Hayır, “bunların hepsi eğitim sisteminin hatası” değil!

Evet, itiraf etmesi ne kadar sancılı olsa da, çoğu durumda (ama hepsinde değil) çocuklarımızın yaşadıkları zorlukların cevabı biz ebeveynleriz!

Beynin çevresel koşulları çerçevesinde kendini yeniden yapılandırma kabiliyetine sahip olduğu bilimsel olarak kanıtlanmış bir durum. Fakat maalesef, çocuklarımıza sunduğumuz çevresel koşullar ve ebeveynlik tarzımızla, onların zihinlerini yanlış yönde yapılandırıyor ve günlük hayatlarındaki zorlu mücadelelerine yenilerini ekliyoruz.

Evet, birtakım engellerle hayata gelmiş çocuklar elbette var, ve ailelerinin onlara dengeli bir ortam ve ebeveynlik sunma yönünde en samimi çabalarına rağmen, bu çocuklar tökezlemeye devam ediyor. Benim bu yazıda bahsedeceğim çocuklar onlar değil.

Karşılaştıkları zorluklar büyük oranda, en iyi niyetlerle onlara en iyi şartları sağlamak için uğraşan ebeveynlerin şekillendirdiği çevresel etmenler tarafından belirlenen diğer çoğunluktan bahsediyorum. Mesleki tecrübelerime göre ebeveynler, ebeveynlik konusundaki bakış açılarını değiştirdiklerinde, bu çocukların çoğu da değişiyor.

Yanlış Olan Ne?

Çağımızın çocukları sağlıklı bir çocukluk dönemi için gerekli birtakım temel unsurlardan mahrum durumda. Bunların arasında:

·         Duygusal açıdan çocuklarının yanında olan ebeveynler

·         Açıkça tanımlanmış sınırlamalar ve rehberlik etme

·         Sorumluluklar

·         Dengeli bir beslenme ve uyuma düzeni

·         Fiziksel hareket ve açık havada zaman geçirme

·         Yaratıcı oyun, sosyal ilişki, serbest zaman etkinlikleri ve sıkıldığında devreye sokulabilecek fırsatlar

Bunun yerine çocuklar;

·         Dijital cihazlar tarafından akılları başlarından alınmış ebeveynler,

·         Çocukların “dünyayı yönetmesine” izin veren müsamahakar aileler,

·         Sorumluluk yerine her şeyde hak iddia etme duygusu,

·         Yetersiz uyku ve dengesiz beslenme,

·         Sabit, kapalı mekanda geçirilen hayat,

·         Sonsuz sayıda uyaran, teknolojik bakıcılar, anlık hazlar ve sakin geçirilen zamanların yokluğunda yetişiyorlar.

Böylesi sağlıksız bir ortamda sağlıklı bir neslin yetişmesinin muhtemel olduğuna inanan var mı? Tabii ki, hayır! Ebeveynliğin bir kısa yolu yok ve insan doğasını yanıltma becerisine de sahip değiliz. Gördüğümüz üzere, sonuçları oldukça yıkıcı. Çocuklarımız duygusal esenlikle geçen dengeli bir çocukluğa kavuşamamanın acısını çekiyorlar.

Nasıl Düzeltebiliriz?

Eğer çocuklarımızın mutlu ve sağlıklı bireyler olarak yetişmesini istiyorsak, uyanmalı ve en temel ilkelere geri dönüş yapmalıyız. Bu hala mümkün! Bunu biliyorum çünkü yüzlerce danışanım alttaki önerileri uygulamaya geçirerek haftalar içinde çocuklarının duygusal hallerinde olumlu değişiklikler gördü (bazı durumlarda günler içinde):

Sınırları belirleyin ve şu an çocuğunuzun EBEVEYNİ olduğunuzu anımsayın, bir arkadaşı değil.

Çocuklara, istedikleri değil ihtiyaç duydukları şeylerle dolu dolu geçen dengeli bir yaşam tarzı sunun. Eğer istedikleri, ihtiyaç duydukları bir şey değilse “hayır” demekten korkmayın.

·         Sağlıklı yiyecekler tedarik edin ve atıştırmalıkları sınırlayın. Toksik yiyeceklerden ise uzak tutun.

·         Günde bir saati yeşil bir alanda geçirin: bisiklet, yürüyüş, balığa çıkmak, kuşları / böcekleri izlemek gibi

·         Her gün bir öğün teknolojiden uzak bir aile yemeği düzeni oluşturun .

·         Yine her gün bir kutu oyunu oynayın. Bir süre ya da kural kısıtı olmaksızın oynamalarına müsaade edin.

·         Bir ya da birden fazla kez günlük ev işlerine dahil olmalarını sağlayın (çamaşırların katlanması, oyuncakların toplanması, kıyafetlerin asılması, yiyeceklerin yerleştirilmesi, masanın kurulması, vs.).

·         Çocuğunuzun teknolojiden uzak bir odada uykusunu yeterince alacağı istikrarlı bir uyku düzeni yaratın.

Onlara sorumluluğun ve bağımsızlığın neler olduğunu öğretin. Küçük başarısızlıklar karşısında aşırı korumacı davranmayın. Bu onları hayatın daha büyük güçlüklerinin üstesinden gelebilmeleri için gerekli yetileri kazanmaları yönünde eğitir.

·         Sırt çantalarını siz hazırlamayın, çantalarını taşımayın, evde unuttuğu öğle yemeğini ya da defterini okula getirmeyin, ve 5 yaşındaki bir çocuğun muzunu siz soymayın. Onlar yerine yapmak yerine, onların yapmaları için gerekli vasıfları kazandırın.

Haz ve tatmin duygularını erteleyebileceklerini gösterin ve “sıkıldığı zamanın” yaratıcılığını açığa çıkartacağı vakit olduğunu anlayabileceği olanaklar sunun:

·         Kendinizi çocuğunuzun eğlencesinden sorumlu mürettebat gibi hissetmeyin.

·         Teknolojiyi sıkılmanın bir tedavisi olarak kullanmayın

·         Yemek vakitlerinde, arabada, restoranlarda, alışveriş mekanlarında teknoloji kullanımından kaçının. Bu anları, zihinlerinin “sıkılganlık” anlarında da işlemesini sağlayacak fırsatlar olarak kullanın.

·         “Canım sıkıldı” zamanlarında etkinlik fikirleriyle dolu bir “sıkılma anlarında ilk yardım çantası” yaratmalarına yardımcı olun

Çocuklarınızla bağlantı kurabilmek için duygusal açıdan erişilebilir olun ve kendi öz-denetlemelerini ve sosyal becerilerini oluşturmalarına rehberlik edin:

·         Dijital zihinsel dağınıklıktan kaçınmak için çocuklar yatana kadar telefonlarınızı kapalı / uzakta tutun.

·         Çocuğunuzun duygusal koçu olun. Öfke ve hüsranı tanıyabilmeleri ve bununla başa çıkabilmeleri için destek olun.

·         Selamlama, sıraya girme, empati, masa düzeni, konuşma becerileri konularında onları eğitin.

·         Duygusal bağlantı içinde olun – gülümseme, sarılma, öpme, gıdıklama, kitap okuma, dans, çocuğunuzla birlikte emekleme ve zıplama gibi.

Tüm bir nesil reçeteye tabi olmadan önce, çocuklarımızın hayatında birtakım değişiklikler yapmamız gerekiyor! Şu an çok geç değil, fakat yakında olacak…

Ara

WATT PAD VE ZARARLARI

 

Son yıllarda gençler arasında büyük ilgi gören ve kullanıcılarına kendi yazdıkları hikayeleri yayınlama imkanı tanıyan wattpad şiddet, uyuşturucu bağımlılığı, cinsellik gibi olumsuz içerikleriyle 10-18 yaş arasındaki çocuklar için büyük tehlikeler barındırıyor. Yeşilay,wattpad üzerinden çocuklarının okuma alışkanlığı kazandığını düşünen velileri bu konuda uyarıyor:

 

Yeşilay uyarıyor 

 

Wattpad’deki karakterlerden ve yaşayış biçimlerinden olumsuz örnekler çıkaracakları endişesini dile getiren Marmara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Bölümü’nden Dr. Meral Ağır, Wattpad’in görünmeyen tehlikelerini Yeşilay Dergisinde ele aldığı bir yazıda anlattı.

“En beğenilen Wattpad kitaplarındaki hikâyelerde yer alan madde kullanımı, sigara ve alkol bağımlılığı, antisosyal davranışlar, kesici alet ve ateşli silah taşıma, cinsel şiddete eğilim, ehliyetsiz araba kullanma, depresyon, okul kurallarına uymama, devamsızlık, düzensiz beslenme ve uyku alışkanlıkları ergenlerde risklere neden olabilecek türden davranışlardır.

 

 Bu kötü yaşama biçimleri çocukların ve ergenlerin hayata karşı bakışını etkileyebiliyor. Karakterlerin yaşam öykülerinde, parçalanmış aile, anne babanın şiddetli davranışları, eleştiri, aşağılama, okula ve çevreye uyum sorunları, travmatik hikâyeler görülüyor.

 

Bu hikâyeleri okuyan gençler gerçek hayatlarında da şiddete eğilimli, madde bağımlısı olmaya yatkın bireyler haline geliyor.

 

Wattpad, sosyal ağ uygulamaları aracılığıyla gençlerin birbirlerini daha fazla etkileyebildiğini, kullandıkları teknolojik uygulamaların özellikleri arttıkça birbirlerini etkileme ve yönlendirebilme süreçlerinin hızlandığını gösteriyor.”

 

Yeşilay, Wattpad’e ve diğer teknolojik bağımlılıklara karşı bir yol da sunuyor. Ebeveynler, Yeşilay’ın yaş gruplarına özel olarak oluşturulan Türkiye Bağımlılıkla Mücadele Eğitim Programındaki teknoloji bağımlılığı ve anne-baba rehberinden faydalanabilir, çocuklarını bu konuda bilinçlendirip, doğru yönlendirebilirler.

 

Ara

Başarıda, motivasyon kuşkusuz büyük öneme sahiptir. Özellikle LGS, YKS gibi sınavlara hazırlık süreci çok zorlu ve yorucu olmaktadır. Bu süreçte sürekli ders çalışmak zorunda kalan öğrencilerin bu devamlılıklarını sağlamaları için yüksek motivasyona sahip olmaları gerekmektedir.

Tabi ki bazı öğrenciler yüksek iç motivasyona sahip olmaları nedeniyle bu uzun ve zorlu sınava hazırlık sürecini daha verimli ve kolay atlatabilmektedir. Fakat yeterli iç motivasyona sahip olmayan öğrenciler için bu süreç çok daha zorlu geçmektedir. Söz konusu ergenler olduğunda motivasyon yöntemi daha da önemli hale gelmektedir. Bu durumda da ebeveynler ve öğretmenler devreye girerek öğrencileri motive etmeye çalışmaktadır. Ancak burada da doğru motivasyon yöntemleri önem kazanmaktadır. Ebeveyn ve öğretmenler öğrencilerin motivasyonunu sağlamak için yoğun çaba sarf etmektedirler. Fakat bazen öğretmenlerin ve ebeveynlerin bu yöndeki çabaları bazı yanlış yaklaşımları nedeniyle ters tepebilmektedir. Peki öğrencileri nasıl motive etmeli, nelere dikkat etmeliyiz?

Leiden Üniversitesinde yapılan araştırmada “Gençlerin olumsuz geri dönüş aldıklarında yetişkinlere göre daha az beyin aktivitesi göstermelerine rağmen, olumlu geri dönüş aldıklarında daha fazla beyin aktivitesi gösterdikleri ortaya çıktı. Görünüşe göre, gençlerin beyinleri teşvik edilmeye ve onaylanmaya daha çok odaklanırken, cezalandırma ve kınama olduğunda bu daha az oluyor.” denilmekte.*

  Araştırmanın ortaya koyduğu sonuç, olumsuz ifadeler gençlerde çok etkili olmamaktadır. Öğrencileri; olumsuz, kınayan, eleştiren ve yargılayan ifadeler ile ders çalışmaya motive etme girişimi başarılı olmadığı gibi öğrencilerin motivasyonlarını daha da düşürmektedir. Ebeveynler çocuklarını, arkadaşlarıyla kıyaslayarak veya gelecekle ilgili “İyi bir liseyi kazanamazsın.”, “Gelecekte işsiz kalırsın.”, “Arkadaşların senden daha iyi okulları kazanır.”, “Çalışmazsan başarısız olursun.” gibi olumsuz ve tehdit içeren cümlelerle motive etmeye çalıştıklarında bu cümleler öğrencileri motive etmemekte, motivasyonlarını düşürüp kaygılarını artırmaktadır. Bu nedenle sınav hazırlık sürecinde zaten stresli ve gergin olan öğrencileri bu şekilde eleştiren, yargılayan, kıyaslayan olumsuz ifadeler ile motive etme çabasından uzak durmalıyız.

Ayrıca öğrenciler, sonuç üzerinden değil süreç üzerinden motive edilmelidir. Sınav notları veya deneme sonuçları değil çabaları ve verdikleri emek takdir edilmelidir. Sadece sonuç üzerinden motive edilen öğrenciler istenilen sonuçları alamadıklarında çalışmayı bırakabiliyorlar ve sonuç odaklı oldukları için daha fazla kaygı yaşıyorlar. Süreç üzerinden motive edilen öğrenciler ise daha az kaygı yaşadıkları gibi daha azimli ve kararlı bir şekilde çalışmalarını sürdürebiliyorlar.

Özetle, ebeveynler ve öğretmenler öğrencileri motive ederken dikkatli olmalı, onları anlamaya çalışmalı, sınava hazırlık sürecinin ve her gün saatlerce ders çalışmanın ergenler için hiç de kolay olmadığını bilmelidirler.